KÜREMER Kolokyumları, araştırmacılar, ve öğrencilerden oluşan küçük grupların, alanında otorite olmuş kişilerin çalışmaları ışığında küresel kamu hukukunun yeni ve güncel konu ve soruları üzerine özenli bir entelektüel tartışmaya giriştikleri seminerlerdir.

KÜREMER Kolokyumları, İstanbul’da erguvanların çiçek açtığı bahar aylarında  gerçekleşir. Araştırma görevlileri, fakülte üyeleri, araştırmacılar, öğrenciler ve davetli konuşmacılar karşılıklı etkileşim içinde uzun ve sabırlı bir tartışma  yolculuğuna çıkarlar.

2015 senesinde, KÜREMER Kolokyumları çok temel bir soruyla başladı: Küresel kamu hukuku var mıdır? Avrupa Üniversitesi Enstitüsü (Floransa) Max Weber Programı müdürü Richard Bellamy ve New York Üniversitesi (New York) ve WZB Hukukun Üstünlüğü Merkezi’nden (Berlin) Mattias Kummküresel kamu hukukunun var olup olmadığını, var ise hangi şekillerde ortaya çıktığını tartıştılar.

Bu sene, 2. Kolokyum Birmingham Üniversitesi’nden Profesör Fiona de Londras ve Oxford Üniversitesi’nden Cathryn Costello’yu ağırlayacak. Kolokyum katılımcıları dikkatlerini Avrupa ve küresel kamu hukuku arasındaki ilişkiye çevirerek Avrupa’nın küresel kamu hukukunun dostu mu yahut düşmanı mı olduğunu sorgulayacak.

Avrupa: Küresel kamu hukukunun dostu mu düşmanı mı?

Küresel kamu hukuku, global düzeyde etkili kamu hukuku kuralları bütünü olarak tanımlanırsa,  onun ilk olarak  kök  saldığı yer Avrupa’ya işaret eder. Gerçekten de, Avrupa İnsan Hakları Sistemi ve Avrupa Birliği (AB) hukuku, küresel kamu hukukunun en önemli iki örneğini oluştururlar. Bununla beraber, Avrupa, hem Avrupa Birliği hem de Avrupa insan hakları hukukunca kullanılan yerindelik ilkesi ile de yansımasını bulduğu üzere, yerel anayasacılık geleneğinin uzun süredir güçlü olarak devam ettiği bir coğrafyadır. Yerel anayasacılığın ve küresel kamu hukuku vizyonlarının birlikte ve güçlü bir şekilde var olduğu göz önüne alındığında, Avrupa, küresel kamu hukukunun doktrinde ya da uygulamada dostu mu düşmanı mıdır? Avrupa’dan çıkarak kamu hukukunun küreselleşmesini ve bu küreselleşmeye karşı yine Avrupa’da gelişen hukuki ve siyasi direnci nasıl anlamlandırmalıyız? AB’nin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne taraf olması ile ilgili Avrupa Adalet Divanı’nın olumsuz görüşü dikkate alındığında, Avrupa’da küresel kamu hukukunun geleceği parçalanmış durumda mıdır? Avrupa’da yaşanan mülteci krizi, Avrupa kamu hukuku projesinin sona ereceğine mi işaret etmektedir? Avrupa’nın sınırlarında yer alan Türkiye gibi ülkelerden Avrupa’nın küresel kamu hukuku  yolculuğuna dair ne gibi kavramsal, kuramsal ve politik dersler çıkarabiliriz?