Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme


İşkenceye Karşı Komite

Başvuru No: 540/2013, C.S.- İsviçre

Komite tarafından 54. oturumda (20 Nisan-15 Mayıs 2015) kabul edilen karar

Değerlendirme

Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme 159 devlet tarafından, Sözleşmenin bireysel başvuruya olanak sağlayan Ek İhtiyari Protokolü ise 83 ülke tarafından kabul edilmiştir.  Türkiye ise Sözleşmeyi ve Ek Protokolü 2 Ağustos 1988’de onaylamıştır.

C.S./İsviçre kararında, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite C.S.’nin İsviçre tarafından Türkiye’ye iadesinin Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucunu doğurup doğurmayacağını incelemiştir. Dolayısıyla bu karar, Komite tarafından C.S.’nin Türkiye’de kişisel olarak işkenceye maruz kalıp kalmayacağının incelenmesi açısından önemlidir.  Aynı zamanda, “öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” standardının içinin doldurulması açısından da karar oldukça aydınlatıcıdır.

Komite daha öncesinde de çeşitli kararlarında Türkiye’deki insan hakları korumasını değerlendirmiş  (bkz. A.K./İsviçre,  Nicmeddin Alp/Danimarka, Y/İsviçre, R.A./İsviçre, Aytulun ve Güçlü/İsveç ) ve Türkiye’de gerçekleşen kötü muamele veya işkence iddialarına ve yasal reformlara rağmen işkence faillerinin cezasız kaldığına dikkat çekmiştir.

Komitenin yerleşik içtihadına göre, kişinin zulüm riski altında olduğu başka bir ülkeye iadesinin Sözleşmenin ihlaline sebebiyet vermesi için bu riskin salt teori veya kuşkunun ötesine geçmesi gerekmektedir. Komite bu riski ispat yükünün başvurucuya düştüğü ve başvurucunun “öngörülebilir, gerçek ve kişisel” bir riskle karşı karşıya olduğunu ispatlaması gerektiği hususunda somut bir içtihat oluşturmuştur. Bununla birlikte Komite, 1 sayılı genel yorum beyanında belirttiği gibi, değerlendirmesinde taraf Devlet organlarının tespitlerine hatırı sayılır bir ağırlık vermekte fakat her olaydaki özel durumlar ışığında davayı serbestçe değerlendirebileceğini de hatırlatmaktadır.

Kararda geçen başvurucu C.S. etnik kökeni Kürt bir Türk vatandaşıdır.  1993 yılında, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından yürütülen silahlı mücadeleye katılmıştır. Irak’ta Erbil yakınlarındaki bir PKK kampına gitmek üzere Türkiye’den ayrılan C.S. bu kampta askeri eğitim almış ve o tarihten sonra Türkiye’ye dönmemiştir.

Komite, C.S.’ye yönelik bir ceza yargılaması olup olmadığını, daha önceden işkenceye ya da kötü muameleye maruz kalıp kalmadığını, kişisel olarak kendisini hedef haline getirecek önemli siyasi faaliyetlerin bulunup bulunmadığını ve C.S.’nin sağlık durumu kriterlerini değerlendirmiş ve C.S.’nin İsviçre tarafından Türkiye’ye iadesinin Sözleşmenin ihlaline neden olmayacağına karar vermiştir.

Komite, ilk iki kritere göre yaptığı incelemede C.S.’nin Türkiye’ye iadesi halinde herhangi bir tehlikenin ortaya çıkamayacağı sonucuna varmıştır. Komite’ye göre,  “şikâyetçi, Komite’ye, hakkında başlatılmış bir ceza yargılamasının varlığı gibi bu sonuçlarla ters düşen herhangi bir delil sunmuş veya Türkiye’de işkenceye ya da kötü muameleye maruz kaldığını öne sürmüş değildir.”  Bu cümlenin mefhumu muhalifinden ceza yargılamasının başlatılmış olması veya Türkiye’de işkenceye ya da kötü muameleye maruz kalmanın Türk makamlarınca aranmakta olmayı inandırıcı kıldığı sonucuna varmak mümkündür.

Komite ayrıca C.S.’nin PKK’ya neredeyse yirmi yıl önce katıldığına ve faaliyetinin oldukça kısıtlı olduğuna dikkat çekmiştir. Türkiye’den ayrıldığından beri hiçbir siyasi faaliyette bulunmamasını da dikkate alan Komite C.S.’nin faaliyetlerinin kendisini kişisel olarak tehlikeye sokacak kadar önem arz etmediği sonucuna varmıştır. Bu bağlamda C.S. kararı,  Komitenin yerleşik içtihadı ile uyum göstermektedir. Nitekim belirtilen faaliyet üzerinden uzun süre geçmesi veya kişinin faaliyetinin “önem” arz etmemesi Komite tarafından kişisel tehlike şartının gerçekleşmediğini göstermek amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır.   (bkz. X-Danimarka, X.Q.L.-Avusturalya, M.S.-Danimarka, Y./İsviçre)

Komite, C.S.’nin işkence veya kötü muameleden değil bombardıman sırasında yaralanması ve yine Irak’ta yaşadığı  olaylardan sonra ortaya çıkan travma sonrası stres bozukluğu hastalığının Türkiye ile bir ilgisi olmaması sebebiyle başvurucunun sağlık durumunun karar açısından somut bir etkisinin olmadığını açıklamıştır. Bu açıklamanın mefhumu muhalifi  de bizi belirtilen olaylar sebebiyle elde edilen bir sağlık raporunun kişisel tehlike riskini ispatlamada yararlı olabileceğine götürmektedir. Fakat Komite, başvurucunun psikolojik sorunlar yaşamasının, tek başına, taraf Devlet açısından bu kişinin sınır dışı edilmemesi yönünde bir yükümlülük yaratmayacağını belirtmiştir.

Komite her ne kadar bu dört kriterin gerçekleşmemesi sebebiyle C.S.’nin “öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” altında olmadığına karar verdiyse de sadece bu kriterlerin gerçekleşmiş olması da risk ölçütünü sağlamak açısından yeterli değildir. Başka bir ifadeyle, bu dört kriter “öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” ölçütü açısından gerekli fakat yeterli olmayan kriterlerdir. Nitekim, her ne kadar Komite bu kararında ceza yargılamasının olmayışına vurgu yapmışsa da sadece ceza yargılamasının başlatılması da risk ölçütünü ispatlamakta yeterli değildir. Örneğin Komite, R.A./İsviçre kararında başvurucu R.A’ya yönelik ceza yargılamasının “siyasi sebeplerle” başlatıldığının kanıtlanamaması sebebiyle risk ölçütünün gerçekleşmediğini belirtmiştir. Ayrıca Komite C.S. kararında başvurucunun işkenceye ya da kötü muameleye uğramadığına dikkat çekmişse de,  önceden zulme maruz kalmayı da tek başına “öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” ölçütünü gerçekleştirmek için yeterli görmemektedir. Komite’nin bu belirlemesi daha önce vermiş olduğu, önceden zulme maruz kalmanın iade halinde de zulüm riski ile karşılaşacağını ispata yetmeyeceğini belirttiği Y./İsviçre kararı ile aynı doğrultudadır.

Son olarak, Komite’nin başvurucuyu hedef haline getirecek önemli faaliyetler kriterinden ne anlaşılması gerektiği hala açıklığa kavuşmamıştır. Örneğin,  Komite Irak’ta eğitim alan ve silahlı mücadeleye katılan Munir Aytulun’un faaliyetlerinin “önemli” olduğuna karar vermişken, yine Irak’ta askeri eğitim alıp silahlı mücadeleye katılan C.S’nin faaliyetlerini kendisini hedef haline getirecek önemli faaliyetler olmadığına karar vermiştir. Özellikle bu bağlamda Komitenin “öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” ölçütünü C.S. kararında daha dar yorumladığı görülmektedir.

“Öngörülebilir, gerçek ve kişisel risk” ispat edilemediği için Komite üst üste Nicmeddin Alp/Danimarka ve C.S./İsviçre kararlarında Türkiye’ye iadenin sözleşmenin ihlaline sebebiyet vermeyeceğine karar vermiştir.  Bu kararların üst üste başvurucular aleyhine sonuçlanması risk ölçütünü ispat yükünün ağır olması şeklinde yorumlanabilir.

Değerlendirme: Seçil Bilgiç
Çeviri: Defne Orhun