Birleşmiş Milletler

Kadınlara Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi


Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi

Başvuru No: 30/2011,  M.S./Filipinler

Komite tarafından elli sekizinci oturumda kabul edilen karar

(30 Haziran – 18 Temmuz 2014)

Değerlendirme

Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (“Sözleşme”), 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girmiş ve şu anda 189 devlet tarafından onaylanmış bulunmaktadır. Türkiye ise bu Sözleşme’yi 20 Aralık 1985 tarihinde, Sözleşme’nin bireysel başvuru yoluna ilişkin Ek İhtiyarı Protokolü’nü ise 29 Ekin 2002 tarihinde onaylamıştır.

M.S./Filipinler kararı, kadınlara yönelik ayrımcı nitelik taşıyan toplumsal cinsiyet mitlerinin ve kalıplarının cinsel şiddet, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkına olan etkisi bakımından önem arz etmektedir. Başvurucu M.S., amiri konumundaki Bay G’nin sözsel ve fiziksel tacizleri ve durumu şikayet etmesi üzerine oluşan hasmane çalışma ortamı sebebiyle istifa etmiştir. Başvurucu, Filipinler hukuki sisteminde kendisine açık olan yolları denemesine rağmen çabalarının olumsuz sonuçlanması üzerine Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne (“Komite”) başvurarak mahkeme kararlarında kadınlara yönelik ayrımcılık içeren toplumsal cinsiyet mitlerine ve kalıplarına dayanıldığını ve işyerinde ayrımcılık yasağına aykırı hareket edildiğini ileri sürmüştür. Komite ise başvurucunun ihlal iddialarını yeterli ölçüde destekleyemediğini belirterek, başvurunun kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Komite, 19 No’lu Genel Tavsiye Kararı’nda kadınlara karşı şiddetin hukuki korumadan eşit yararlanma hakkı dahil olmak üzere kadınların temel haklarının ihlal edilmesine sebep olabileceğini belirtmiştir. Aynı tavsiye kararında Komite, toplumsal cinsiyet mit ve kalıplarının kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti meşrulaştırmak için kullanılabileceğini ve bunun kadınların temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi veya bunlardan mahrum bırakılmasına yol açabileceğini vurgulamıştır.

M.S./Filipinler kararı, Komite’nin toplumsal cinsiyet mitleri ve kalıpları ile etkili başvuru hakkı ve adil yargılanma hakkı arasındaki ilişkiyi irdelediği ilk karar değildir. Komite daha önce Vertido/Filipinler ve R.P.B./Filipinler kararlarında devletlerin Sözleşme’den kaynaklanan yükümlülüklerinin sadece ayrımcı yasal düzenlemeleri değiştirmekle sınırlı olmadığını ayrıca bu yükümlülüklerin gelenek ve süregelmiş uygulamaları da kapsadığını belirtmiştir.  Dahası Komite, kalıplaşmış toplumsal cinsiyet yargıları sebebiyle yargı mensuplarının bir tecavüz vakasını irdelerken kadınların nasıl davranması ve tepki vermesi gerektiğine ilişkin önyargılara dayanarak esnek olmayan standartlar yaratabileceğini ve dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal edebileceğini belirterek bu hususta önlem alınması gerektiğini belirtmiştir.

M.S./Filipinler kararında ise Komite, başvurucunun iddialarının yalnızca Filipinler mahkemelerinin somut dava koşullarını değerlendirme ve Filipinler hukukunu uygulama biçimi ile ilgili olduğundan hareketle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.  Komite, prensip olarak ulusal makamların yerine geçemeyeceğini, bunun ancak i) ulusal mahkeme kararlarının, kadınlara yönelik ayrımcılık teşkil eden toplumsal cinsiyet kalıplarına dayanması, ii) bu kararların açıkça keyfi olması veya adaletin reddi sonucunu doğurması halinde mümkün olduğunu belirtmiştir. Komite’ye göre bu başvuru bakımından söz konusu istisna haller mevcut değildir.

M.S. kararı Komite’nin ulusal makamlara göre tamamlayıcı rolüne üstünlük tanıdığını ve ikincillik ilkesini önemsediğini göstermektedir. Komite’nin kendisinin ulusal hukuku uygulayabileceği istisnai haller arasında mahkemelerin toplumsal cinsiyet kalıplarına dayanmalarını belirtmiş olması, kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi bakımından önemli bir gelişmedir. Fakat Komite’nin Filipinler mahkemelerinin toplumsal cinsiyet mit ve kalıplarına dayandığı aşikâr olan kararlarına rağmen başvuruyu kabul edilemez bulması üzüntü ve endişe vericidir. Gerçekten de Filipinler mahkemeleri başvurucunun iddialarını değerlendirirken gerçekten tacize uğrasaydı “…kıyameti koparırdı. Fakat [başvurucu] koparmamıştır” ifadesini kullanmış; başvurucunun cinsel taciz sonucu istifa ederken teşekkür etmesinin “insan doğasına ve hayatın akışına aykırı” olduğunu belirtmiştir.  Başvurucunun da iddia ettiği üzere bu ifadeler, Filipinler mahkemelerinin cinsel şiddet mağduru bir kadının nasıl davranması ve tepki göstermesi gerektiğine ilişkin kalıplardan hareket ettiğini göstermektedir.

Filipinler mahkemelerinin kararlarının toplumsal cinsiyete dayalı önyargılardan beslendiği Komite Üyesi Patricia Schulz’un (karşıt) şahsi görüşünde de belirtilmiştir.  Komite’nin Vertido/Filipinler ve R.P.B./Filipinler kararında benzer ifadelerden yola çıkarak Sözleşme’nin ihlal edildiği sonucuna ulaşmasına rağmen, söz konusu karar bakımından bu ifadelere rağmen kararı kabul edilemez bulması Komite’nin içtihadında gerileyen bir tutum arz etmektedir.

Komite, Türkiye’ye ilişkin 2010 tarihli Sonuç Gözlemleri’nde kadınların toplumdaki yeri ve sorumluluklarına yönelik patriarkal ve kökleşmiş toplumsal cinsiyet kalıplarının varlığı konusunda endişeli olduğunu ve söz konusu kalıpların kadınların Sözleşme’de yer alan haklardan etkin yararlanması önünde bir engel teşkil ettiğini belirtmiştir. Kadınların cinsel şiddete maruz kaldıklarında nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin toplumsal cinsiyet kalıp ve mitleri Türk yargı mensuplarının da birçok davada önyargılı hareket etmeleri sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, kadınların hukuki korumadan eşit yararlanamamalarına yol açmaktadır.  Örneğin bir kararda işyerinde tecavüze uğradığını iddia eden davacının işe devam etmesi cinsel saldırı suçunun gerçekleşmediğine işaret olarak almış; başka bir kararda yabancı uyruklu davacının tecavüz iddiası değerlendirilirken yabancı uyruklu kadınların amacının belli olduğundan hareketle dava reddedilmiş; bir diğer kararda ise davacının bağırıp yardım istememesi ve olayı başkalarına anlatmaması dava reddine sebep olarak ele alınmıştır.

Bu kararın Komite’ye başvuru usulüne ilişkin bir başka önemi ise başvuru süresiyle ilgili bir tartışma barındırıyor olmasıdır. Bu hususa da Komite Üyesi Schulz şahsi görüşünde değinmiştir. Schulz başvurucunun davaları 18 ay gecikmeli açmış olmasının, İhtiyari Protokol ve usul kuralları Komite’ye başvurmaya ilişkin herhangi bir zamanaşımı içermese de, makul bir süre olmadığını ve başvuruda bulunma hakkının kötüye kullanımını teşkil ettiğini savunmaktadır.

Komite’nin M.S/Filipinler kararındaki tutumunu mu devam ettireceği, yoksa Vertido/Filipinler ve R.P.B./Filipinler kararlarındaki tutumu mu sürdüreceği merak konusudur. Komite’nin tutumu Türkiye’den Komite önüne gidecek başvuruların akıbetini de belirleyecektir.

 

Değerlendirme: Kübra Berberoğlu

Çeviri: Defne Orhun